3.2. Türkiye’de Turizm Eğilimleri Türkiye turizm vizyonu, Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda (2007-2013), dünyadaki eğilimleri dikkate alan bir yaklaşım içinde şekillendirilmiştir.
“Türkiye turizm sektörü, Akdeniz’in dördüncü büyük destinasyonu olma noktasını aşmış, sürdürülebilirlik ilkesini benimsemiş bir sektör olarak; eğitilmiş nitelikli işgücü ve düzeyi gittikçe yükselen teknik altyapı, tesis ve servisleri ile öncelikle ülke halkının yaşam ortamını iyileştirici, kendi kaynağını yaratabilen, öz denetim yapabilen, rakip varış noktalarıyla yarışabilir, iç verimliliği yüksek bir sektör haline gelecektir”.
Bu kapsamda öncelikler olarak sıralanan;
• Turizmin bölgelerarası gelir ve gelişmişlik dengesizliklerinin azaltılması yönünde katkıda bulunmasına,
• Turizmde sektörel gelişmenin öncelikle yüksek düzeyde nitelik hedefine yönel- mesi, nicelik uğruna nitelikten ödün verilmemesine,
• Turizmin uluslararası turizm pazarından azami pay alabilmesi için yeterli talep yaratılmasının sağlanması yaklaşımı, turizmin ülke ekonomisinin önemli bir gücü olarak değerlendirildiğinin göstergesi olmasının yanı sıra nitelikli gelişme hedefinin 80’li yıllar- da benimsenen nicelik ağırlıklı turizm politikalarının terk edilmeye başlandığının göster- gesidir.
“Turizm yatırımlarının çeşitlendirilmesi, ülke yüzeyine ve tüm yıla yayılması”, doğal, kültürel ve tarihi çevrenin korunması”, “turizm ürününe özel turizm pazarlarını çekecek nitelikler kazandırılması”, “ziyaretçi başına yapılan harcamaların artırılması” gibi sektör için önerilen stratejik tedbirlerle, turizme kültür ve doğa eksenli bir bakış açısı kazandırılmaya, turist profilinin yükseltilmesine .
çalışılmıştır.
Ülkemizde, turizm sektöründe son yıllarda kaydedilen olumlu gelişmelerin yanın- da, aşağıda belirtilen konularda da tedbir alınması gerekmektedir.
Her şey dahil paket turların, küresel turizm pazarında Türkiye’deki turizm sektö- rünün başarısına önemli ölçüde katkıda bulunduğu bir gerçektir. Küresel kitle turizm pazarında Türkiye’deki hızlı büyümenin başlıca kaynağını, Türkiye sahillerine gerçekleş- tirilen paket turlar ve bunlardan elde edilen gelirler oluşturmaktadır.
Her şey dahil sistemi turizm faaliyetlerinde rolü son yıllarda tartışılmakla beraber, Türkiye, son yıllarda her şey dâhil sistemini uygulayan ülkeler arasında en önde yer almaktadır. 1999 yılında Av- rupa’daki çeşitli problemlere rağmen, Türkiye’nin turizmde yükselen bir eğilim göster- mesinin başlıca nedeninin, her şey dahil sisteminin başarılı şekilde uygulanması olduğu söylenebilir. Bu başarılı uygulama, diğer rakip ülkeler tarafından da örnek olarak alınmış, fakat Türkiye ile diğer ülkeler arasındaki kalite ve fiyat farkı, Türkiye’nin avantajlı ko- numa geldiğini göstermiştir. Ancak her şey dahil sistemi, turizmden sağlanan artı değerin yöreye yansımasını sınırlandırmaktadır. Kitle turizminde görülen gelişmeye rağmen, turizm yatırımlarının yoğunlaştığı yö- relerden, diğer alanlara kaydırılarak ürün çeşitlendirilmesi ve turizm faaliyetlerinin tüm yıla yayılması politikaları sürdürülmektedir. Türkiye, bölgeler arasındaki gelir ve geliş- mişlik dengesizliklerinin azaltılması konusunda, turizm sektörünü önemli bir araç ola- rak görmektedir. Özellikle, yakın zaman önce örgütlenen Kalkınma Ajansları bölgeselkalkınma aracı olarak kültür ve turizm faaliyetlerine odaklanmışlardır. Ancak, bölgesel kalkınmada turizmin itici güç olarak değerlendirilmesi tam olarak sağlanamamıştır.
Genel olarak değerlendirildiğinde; Türkiye’deki turizm ürünlerinin girdileri hem inşaat hem de işletim aşamasında daha ucuzdur. Turizm sektöründeki yatırım projeleri için 49 yıllığına kiralanan arazi tahsisi uygulamaları, kaliteli/çok çeşitli materyal ve araç- ların bulunması, rekabetçi fiyatlar ve yatırım harcamalarındaki vergi indirimleri, Türki- ye’de turizm sektörüne yatırım yapmayı cazip hale getiren önemli unsurlardandır. Söz konusu unsurların yanında inşaat ve işletme sürecinde işletme tarafından tüketilen elekt- rik, su uygun olan en düşük fiyattan ödenmektedir. Türk yatırımcılar, turizm sektöründe, uluslararası projelerle aynı standartta olan büyük yatırım projeleri gerçekleştirmektedir, ancak, yabancı işletmeciler Türkiye’ye yatırımcı olarak değil, işletmeci olarak gelmeyi tercih etmektedirler. Oysa daha uygun inşaat ve işletim maliyetleri ile birlikte Türkiye’nin turistik potansiyeli, hem ulusal hem de küresel yatırımcılar için büyük fırsatlar sunmak- tadır. Günümüzde turizm yatırımcıları geçmişte verilen kredi ya da borç alma gibi fi- nansal teşviklerden daha çok, vergi teşviklerini temel alan, genel teşvik sisteminden faydalanmaktadır. Teşvik sisteminin faydaları, geçmişte ölçülebilir bir şekilde kendini göstermiştir. Türkiye, Akdeniz Bölgesi’ndeki diğer turizm varış noktaları ile karşılaştı- rıldığında; göreceli olarak daha uzaktır ve ulaşıma harcanan para ve zaman açısından turistleri düşündüren bir varış noktasıdır. Avrupa’dan Türkiye’ye uçuş süresinin yakla- şık 3-3,5 saat olması ve uçuş sırasında üç-dört ülkenin hava uçuş sahasından geçilmesi, Türkiye’yi pazarlayan tur operatörleri için ek maliyet yaratmakta ve tur operatörlerinin otel yöneticilerine maliyetlerin karşılanabilmesi için oda fiyatlarını düşürmeleri yönünde baskı yapmasına neden olmaktadır. Ulusal ve küresel yatırımcıların, Türkiye’nin doğusuna ve güneydoğusuna, turizm yatırımı yapmaları, turistin güvenlik endişesinin giderilememesi nedeniyle olumsuz etki- lenmektedir.
Türkiye kıyı alanları kentleşme, sanayileşme, turizm ve son yıllarda enerji sektörü ile ilgili yatırımlar nedeniyle doğal ve çevresel sorunlarla karşı karşıyadır. Bu alanlara yönelik planlama, yapılaşma ve denetim süreçlerinde, mevcut kanunlara dayalı olarak farklı kurumların yetkileri söz konusudur ve Türkiye kıyı kaynaklarının yararlı, etkili ve dengeli bir şekilde kullanımını, korunmasını ve koordinasyonunu sağlayacak Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi modeli oluşturulmasına giderek daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.
Dünyada sürdürülebilir küresel kalkınma ve bilgi toplumu perspektiferi, Türkiye’yi de yeni açılımlara yöneltmekte, bulunduğu coğrafya ve jeopolitik konumu itibariyle ve AB uyum süreci boyunca iç ve dış dinamikleri değişim ve/veya dönüşüm göstermekte- dir. Söz konu dinamiklerden ekonomik yapı içerisinde en önemlisi, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin önemli bir aktör olarak ortaya çıkmasıdır. Türkiye’nin yakaladığı ekonomik potansiyel ile bilgi toplumuna geçişte, KOBİ’lerin ve beşeri sermayenin, temel sürükleyici güç oluşturacağı, yeni bir paradigma olarak ülke ekonomisine yansımıştır.
Turizm sektörü açısından da, özellikle çevreye duyarlı, sosyal uyumu sağlama, istihdam seviyesini yükseltme, kırsal kesimden büyük şehirlere göçü azaltma, yöresel kaynakları atıl durumdan kurtarma ve nihayetinde yöre halkının refah düzeyini arttırma yeteneği- ne sahip sürdürülebilir yeşil pazarlama ve KOBİ ölçeğindeki yatırımlara dair politikalar önemsenmeye başlanmıştır. Bu kapsamda, özellikle doğal, tarihi ve kültürel çevrenin korunması politikası çer- çevesinde Türkiye, turizmin uzun erimli çevresel, sosyo-kültürel ve ekonomik sürdürüle- bilirliğini sağlamak üzere yeni girişimleri hızlandırmalıdır.